2012/09/25

SOKAK HAYVANLARI İÇİN DOĞAL YAŞAM PARKI MI DEDİNİZ?


Hayvanları Koruma Kanunu'nda değişiliklik yapılmasına ilişkin tasarı TBMM'ye iletildi. Tasarıda yer alan akıllara sığmaz maddeler var. Bunalrdan sadece biri - en önemlilerinden biri, sokaktaki BÜTÜN hayvanların ve kent merkezlerinde barınakların, KENT DIŞINDA "doğal yaşam alanları"na taşınması yönünde. Böylece sokaklarda hiç ama HİÇ HAYVAN KALMAYACAK. Peki mevcut hayvanlara ne olacak? Bu konuda Anadolu'nun geçmişinde, özellikle İstanbul'da kentleşme - batılılaşma hevesleri çerçevesinde yaşanmış olaylar var.. Bu konuda sadece kısa bir alıntı aşağıda.. İnsanla birlikte evrimleşerek bugünkü halini alan, insansız varolamayacak evcil köpeklerdir sözkonusu olan..


Catherine Pinguet’nin İstanbul’un Köpekleri, kitabından alıntıdır (çev. Saadet Özen, YKY, İstanbul, 2009): Syf. 12. Fransız karikatürist Sem’in1910’da daha sonra Hayırsız Ada olarak anılacak Sivriada’ya tekneyle yaptığı ziyaretinden izlenimler.

Adacığın bir mil kadar açığında, en ufak bir yeşilliğin olmadığı, sarp, kıraç bir yerle karşı karşıya kaldı. Gözü ışıktan kamaştığı için köpekleri göremiyor, sadece bütün taşlar yeridnen oynuyormuş gibi “şekilsiz bir kaynaşma” seçebiliyordu. Bunu ilk başta sıcaktan oluyor sandı, ama tekne adaya yaklaşıp koku iyice dayanılmaz hale geldikçe, taşların aslında köpekler olduğunu anladı. Sem’in yazdığına göre hâlâ içini kaldıran, “sızlanmalar, hırıltılar kusan Stromboli” yanardağına benzettiği bir görüntüdür bu. Devamını şöyle anlatır:
“Çoğu kumsalda itişiyor, birbirini sıkıştırıyordu; birbirlerinin üstüne çıkarak suya ulaşmaya çalışıyor, güneşten pişmiş, ateşten kavrulmuş bacaklarını serinletmeye uğraşıyorlardı. Pek çoğu yüzüyor, bir yandan da denizde kavga ediyor, dört bir yanda yüzen leşler için kapışıyordu. Susuzluktan yarı ölü durumdaki birkaçı tuzlu suyu içmeye gayret ediyordu. Karada ise cesetleri kapışan bir köpek güruhundan başka bir şey yoktu. Güneşten kaçan öbekler gölgelere yığılmış en ufak çıkıntılardan bile yararlanmaya çalışıyordu. Kalanlar ise bir tür çılgınlığa kapılmış, cin çarpmış gibi koşuyor, yerinde duramıyordu.

Umutsuzca bize doğru yüzen sürüler vardı. Kısa süre sonra teknenin etrafı sarıldı. Bize değecek kadar yakınımıza gelmiş, teknenin kaygan kenarlarına tutunmaya çalışıyorlardı. Çoğunun kulakları yarı yarıya yenmiş, üzerleri tuzdan iyice azmış, duru suda kan izleri bırakan iğrenç yaralarla dolmuştu.

Bu manzaraya dayanacak hali kalmayan bir İngiliz hanım, denizcilere köpekleri öldürsünler diye yalvarıyordu.

Adanın bir kilometre açığında insanın tüylerini ürperten bu sakar yüzücülerden oluşan başka başıboş sürülere rastladık. Bacaklarını kol gibi sallayarak, can çekişir gibi çırpınarak inatla peşimizden geliyor, sonunda uskurun çalkantısında boğulup gidiyorlardı.

Uzaktan kafes yüklü iki mavnayı adaya doğru çeken küçük bir vapur gördük. Aç köpeklere İstanbul'dan ‘taze köpek’ getiriyorlardı.”

Bu çok özel kitabı edinmenizi öneririm. TBMM’ye sunulan Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik tasarısı üzerine daha söylenecek çok şey var. Ama özellikle sokak hayvanlarımıza geçmişte de toplu olarak yaptıklarımızı anımsamakta, öğrenmekte yarar var. Bunların aynısını yaşamak ve yaşatmak istiyor muyuz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder