Bu yazı Mimarlar Odası Ankara Şubesi süreli yayını Bülten dergisinin 89. sayısında (Mayıs 2011, s.86-89) yayınlandı. http://www.mimarlarodasiankara.org/dosya/bulten-89.pdf
Yazı Permakültür Platformunda da bulunabilir. http://permakulturplatformu.org/?p=2569
Yazıda tanıtımı yapılan kitap, "Ekoköyler" Sinek Sekiz Yayınevi tarafından Haziran 2012'de Türkçe olarak yayınlandı. http://sineksekiz.com/
-------------------------------------------------
DÜNYANIN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ [i]
EKOKÖYLER
Z. Ebru Aksoy
1750 yılında bir milyon
olduğu söylenen dünya nüfusunun 2011 Ekim ayında 7 milyara ulaşacağı
hesaplanıyor. Bu süreçte gıda – nüfus
dengesi bozularak sürdürülemez hale geldi. Yaklaşık 1 milyar insan obez, 1
milyar insan da yetersiz beslenme sınırında.
1750 – 2000 yılları
arasındaki 250 yıllık süreçte, dünyanın tüm tarihi boyunca oluşmuş fosil
yakıtların %50’sini tükettiğimiz hesaplanıyor. Kaynaklar hızla tükeniyor.
Suya erişim giderek büyüyen bir sorun halini aldı. 1 km lik bir yarı çap içinde temiz
suya erişimi bulunmayan milyonlarca insan yaşıyor.. Buna rağmen, mevcut temiz
su döngülerini alt üst etmeye, kirletmeye ve kaybetmeye devam ediyoruz.
İklim değişikliği artık yerkürenin
her noktasında kendini gösteriyor. İklim giderek tahmin edilemez hale geliyor. Adeta
iklim kaosuna doğru gidiyoruz.
Küresel eşitsizlik artmaya devam ediyor. Gelişmiş ülkeler, kapitalizm
çarkının kendi ülkelerinde yarattığı sorunları gelişmemiş ülkelere ihraç etmeye
devam ediyorlar.
Çeşitlilik her
anlamda yok oluyor. Biyolojik, kültürel ve sosyal çeşitliliğe sahip evrimin ileri
aşamalarındaki, esnek, dirençli, zengin sistemler sürekli baltalanıyor.
Yerlerini tek kültürlü ve bu tek kültürlülük nedeniyle dış etkilere, hastalıklara,
darbelere daha dayanıksız sistemlere bırakıyor. Endüstriyel tarlalarda (çim parklarda
ve golf sahalarında), izole edilmiş bitki ve hayvan topluluklarında olduğu
kadar insan topluluklarında da.. Genetiği ile oynanmış, tek türlü endüstriyel
tarım alanları ile sosyal dokusu “gelişim / dönüşüm” adına bilinçli olarak
tahrip edilmiş tek kültürlü kentlerimiz, kırılganlık, krize yatkınlık, yetersiz
beslenme, kaynakların sisteme geri dönüşü olmadan tüketimi gibi pek çok açıdan
aynı ölçüde sürdürülemez yaşam ortamları sunuyorlar..
Doğadan kopuş / doğaya yabancılaşma farkında olmadan hepimizi etkiliyor, başkalaştırıyor. Kentli
nüfusunun tarihte ilk defa kırsal nüfusu geçtiği günümüzde, kentlilerin ancak
%50’sinin doğaya erişiminin olduğu aktarılıyor. Başka bir insan oluşuyor.
Sosyal birliktelik / bağlantı giderek zayıflıyor. Bireyler ve topluluklar arasındaki
güven, dostluk, sevgi duyguları çürüyor, insanları yalnızlığa itiyor.
Bu sistemin yürümediğini
görmek için artık kılavuza ihtiyaç yok.. Artık sadece elmayı değil, elma
ağacının kendisini yiyoruz..
Ne yapabileceğimizi,
nereden başlayabileceğimizi düşünürken dünyada çok çeşitli ölçek ve modellerde
oluşan, oluşmakta olan ekoköyler bize ışık tutuyor. Merkezi yönetim
modellerinin ve varlığını sürdürmek için sürekli “büyümek” zorunda olan mevcut
parasal sistemin baskın sesinin yanında ekoköyleri farketmek, önemlerini
anlamak için biraz ilgi, biraz özene ihtiyaç var.. Ekoköyler, merak edene hemen
kendilerini gösteren, merkezi değil yerel, karmaşık değil basit, makro değil
mikro yaşam biçimlerini, çözüm denemelerini ve başarılarını keşfetmemizi,
denememizi, desteklememizi bekliyor..
Küresel Ekoköy Ağı’na
(GEN) kayıtlı ekoköyler.. Kaynak: http://gen.ecovillage.org/
EKOKÖYLER - Sürdürülebilir bir Dünya için Yeni Ufuklar
Jonathan Dawson’ın
yazdığı, Schumacher Topluluğu’nun Schumacher Brifingleri Serisinin 12. Kitabı
olarak 2006’da Green Books tarafından yayınlanan “EKOKÖYLER - Sürdürülebilir bir Dünya için Yeni Ufuklar”[ii],
dünya çapında farklı coğrafyalardaki çok
çeşitli ekoköylerin arayışlarına kısa ama bütünsel, kolay anlaşılabilir ve ilham verici bir bakış sunuyor. 90 sayfalık kitaba
pek çok bilgi, büyük bir durulukla yerleştirilmiş.
EKOKÖY... ?..
Bir ekoköy, insan ölçeğinde, insan etkinliklerinin doğal
dünyaya zarar vermeden entegre edildiği, her türlü donanıma sahip, sağlıklı
insan varlığının gelişimini destekleyen ve sonsuza dek devam ettirilebilecek
bir yerleşimdir.
Belki
tarih öncesi dönemlere kadar uzanan, ancak 35 yıl önce terim olarak kullanılan modern
ekoköylere dair Robert ve Diane Gilman tarafından 1990’da Gaia Trust için
yapılan “Sürdürülebilir Topluluklar Alanında En İyi Uygulamalar” araştırmasının
ertesi yıl yayınlanan raporundan alınan bu tanım, oldukça yaygın olarak
kullanılıyor. 1960’larda başlayan ekoköy hareketi, özellikle son 15 yıl içinde
giderek artan çeşitlilikte, çok farklı coğrafyalarda, kültürlerde ve çok
çeşitli ölçeklerde kendini gösteriyor. Kendini ekoköy olarak
tanımlayan, belli bir amaç ve kararlılık ile ortak değerler çevresinde bir
araya gelmiş, Küresel Ekoköy Ağı (GEN; Global Ecovillage Network) üzerinden
bilgi, deneyim ve birikimlerini paylaşan toplulukların / grupların[iii]
sayısı giderek artıyor. ( Resim 1).
Dawson Ekoköyler başlıkı
kitabın 1. bölümünde ekoköy hareketini, tarihsel gelişimi içerisinde ele
aldıktan sonra 2. bölümde beş ekoköyü detaylı olarak inceliyor. Hindistan’da
Auroville, Senegal’de Mbam ve Faoune, Avrupa’da Sieben Linden, Amerika Birleşik
Devletleri’nde Ithaca ve Brezilya’da Ecoovila ekoköylerini oluşturan ve bir arada tutan koşulları ve
farklı dinamikleri, bu ekoköylerin oluşturdukları yerel, sürdürülebilir, pek
çok açıdan özerk, doğayla (ve tabii insan doğasıyla da) uyumlu modelleriyle
bulundukları bölgeleri nasıl dönüştürdüklerini anlatıyor.
Bu incelemenin dünyadaki
ekoköylere ilişkin en önemli bulgusu/saptaması muhteşem bir çeşitlilik. Kuzey
yarımküredeki gelişmiş ülkelerde, endüstriyel toplumun yarattığı çöküntü
şartlarına ve kapitalizmin insanı özünden, doğadan, birbirinden ayıran dayatmasına
karşı alternatif arayışlarıyla bir araya gelen, çoğu eğitimli orta sınıf bireylerden
oluşan gruplar görülürken, az gelişmiş güney ülkelerinde yerel şartların
zorlamasıyla doğrudan yaşamını (bulunduğu yerde) sürdürebilmek ve sömürülen
kaynaklarına sahip çıkmak için direnen, çoğu geleneksel kültürel değerlerine
sığınarak var olmayı başaran gruplar öne çıkıyor. Bu çeşitlilik, ekoköyün nasıl
tanımlanabileceği kaygısını (tanımlama ihtiyacı varsa) beraberinde getirse de, aslında Dawson’ın
perspektifinden bakıldığı zaman, bazı temel ortak noktalar kolaylıkla
seçilebiliyor.
Dawson’a göre ekoköy
tanımına bakacak olursak, ortak özellikler olarak şunları görüyoruz:
EKOKÖYLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ
Dawson, bu bağlamda, ekoköyleri,
birlikte yaşam (cohousing) projeleri ve
yatırımcı öncülüğünde ekolojik yerleşim
kavramlarıyla ilişkisi bakımından da konumlandırıyor. Yatırımcı öncülüğünde
gerçekleştirilen ekolojik yerleşimler, adının ifade ettiği gibi aslında bilinen
konut düzenlemelerinden çok farklı değil; yatırımcı tarafından sonuçta kâr
amacı ile yapılmış, yerleşimin olası sakinlerinin süreçle ve birbirleriyle
ilgili herhangi bir kararda herhangi bir etkisinin olmadığı yerleşimler. Burada
sadece yatırımcının çevreye en az zararı verme kaygısı bulunuyor. Yerleşimde
yaşayanların yerleşimin rutin işlerine yönelik herhangi bir katkısı ya da
sorumluluğu yok. Güney Londra’da BedZED – Beddington Sıfır Enerji Gelişimi, bu
modele çok iyi bir örnek.
Birlikte yaşam modelinde
de merkezde yine bir proje geliştirme rolü var; yerleşim genel olarak bir
defada planlanıp uygulanıyor. Ancak, yerleşimde yaşayacakların tasarım sürecine
doğrudan etkileri var; buradaki grup tasarım aşamasından itibaren bir arada
çalışan bir grup. Sürecin başından sonuna birlikte ele alınması da, sosyal
boyutun yatırımcı girişimi olan modeldekine oranla daha fazla önem kazanmasını sağlıyor.
Bu yerleşimlerde hemen her zaman yemeklerin paylaşıldığı ve etkinliklerin
düzenlendiği bir sosyal bina ve çamaşırhane gibi ortak alanlar var. Bireylerin
ya da ailelelerin yaşam alanları ayrı olduğu için topluluğa entegrasyon düzeyi
de bireylerin tercihleri ile belirleniyor. Ortak işlerin yürütülmesi için
yaşayanlar tam sorumluluk alıyor ve görevleri paylaşıyorlar. Kararlar ise
mutabakat ile alınıyor.
Ekoköyler ise sosyal
boyutu bir aşama daha ileri götürüyorlar. Ekoköyler arasında çok büyük
çeşitlilik olsa da, genel anlamda bir çerçeveden söz edilebilir. Ekoköyler
sadece yerleşimlerini tasarlamakla yetinmez, kendi yapılarını da yaparlar. Yerleşimlerini
merkezi bir plan ve zamanlamaya bağlı olmaksızın ama yine de grup uyumu ile inşa
ederler. Bu nedenle ekoköy oluşumları içerisinden yapı pratiği oldukça gelişmiş
organizasyonlar kolaylıkla doğar. Sosyal açından daha sıkı bir bağ vardır
bireyler arasında. Bireysel alan birlikte yaşam modeline göre daha azdır ve
daha çok sayıda insan yarı ya da tam zamanlı olarak ekoköyde çalışır.
Ekoköyler, bir amaç doğrultusunda bir araya gelmiş bireylerden oluşmaları
nedeniyle özellikle diğer yerleşimlerden farklıdırlar. Ekolojik restorasyon,
topluluğun güçlendirilmesi, yerel ekonomiyi geliştirmek ya da benzeri daha
büyük bir amaca hizmet etme duygusu ön plandadır.
3. bölüm, ekoköylerin
başarı elde ettikleri alanları örneklerle ele alıyor. Çağımızın pek çok problemine
alternatif yanıtlar işte burada:
·
Düşük etkili yerleşimlerin tasarımı;
·
Sürdürülebilir Yerel Ekonomilere Destek;
·
Organik, yerel gıda üretim ve işlemesi
·
Ekolojik restorasyon
·
Katılımcı, topluluk ölçekli yönetim
·
Sosyal katılım / çeşitlilik (inclusion)
·
Barış eylemciliği ve uluslararası dayanışma
·
Bütünsel, çok boyutlu eğitim
Bu alanlardaki başarılar,
Tinkers’ Bubble, Somerset, İngiltere, Brithdir Mawr – Wales, İngiltere,
Damanhur – İtalya, Sólheimer – İzlanda, Lebensgarten – Almanya, Crystal Waters
– Avustralya, Findhorn Vakfı – İskoçya, Sieben Linden, The Ladakh Project, Twin
Oaks – Virginia, ABD, Kommune
Niderekaufungen – Almanya, Norveç’te Camphill toplulukları, Svanholm –
Danimarka, Earthaven – Kuzey Carolina, ABD, Trees For Life – İskoçya, Gaviotas
– Kolombiya, The Farm – Tennesse – ABD, ZEGG – Almanya, Huehuecoyotl – Meksika,
Kitezh – Rusya, Tamera – Portekiz, Sarvodaya – Sri Lanka, CAT (Center for
Alternative Technology) – İngiltere, ekoköyleri üzerinden inceleniyor
JONATHAN DAWSON Sürdürülebilirlik
konusunda eğitimci ve aktivist. 20 yıla yakın bir süre, Afrika ve Güney
Asya’da, ağırlıklı olarak küçük işletme ve topluluk ekonomilerinin
geliştirilmesi konularında araştırmacı, yazar, proje yöneticisi ve danışman
olarak çalıştı. Bir süre Findhorn Ekoköyü’nde eğitimci,
yazar ve araştırmacı olarak çalışmalarını sürdüren Dawson, Temmuz 2011′den
itibaren, sürdürülebilirlik ve alternatif yaşam modelleri konusunda öncü
eğitim kurumu Schumacher College’da Ekonomi Bölümü Eş Başkanı’dır..
|
4. bölüm ekoköylerin
içsel ve dışsal olarak temel güçlüklerine, 5. bölüm ise gelecekteki müthiş
olasılıklara ve fırsatlara ışık tutuyor. Ekoköylerden öğrenebileceğimiz, onlar
aracılığıyla deneyebileceğimiz yeni ufuklar, aslında tam da içinde bulunduğumuz
sorunlara birer yanıt sanki.
İçinde bulunduğumuz
küresel kriz ortamında, sorunların büyüklüğü karşısında çıkış yolu ararken
ekoköy deneyiminden özümseyebileceğimiz ve buna ekleyebileceğimiz çok şey var
gibi duruyor. Geleneksel ve özgün
kültürlerin en iyi yönlerinden öğrenmek, alternatif ekonomi modelleri denemek,
doğa ile tasarlamak, organik, yerel kaynaklı gıda üretimi ve işlemesini
geliştirmek, küçük ölçekli katılımcı odaklı yönetim, çatışma yönetimi, sosyal birliktelik
ve kuşaklararası aktif / katılımcı topluluk modelleri yaratmak, barış kültürü
ve bireylerin bütünsel eğitimini beslemek büyük ölçekte çok zor ve büyük
görünen hedefler olabilirler. Bu zorluk bizi yıldırarak pasifliğe, çaresizliğe,
içinde bulunduğumuz, bulunacağımız şartları gözardı etmeye itebilir.
Ya da ekoköylerin
ışığında küçük, gerçekleştirilebilir ölçeklerde kendi yerel deneyimlerimize
girişebiliriz. Belki bu süreçte en önemlisi bu deneyimlerimizi paylaşmak,
paylaşanlardan haberdar olmak ve desteklemek. Belki, son 250 yıldır
karşılaştığı onca güçlüğün sonucunda yerkürenin geliştirdiği bağışlık sistemi
bizleriz. Oluşmakta olan yeni dünya merkezsiz, yerel, küçük ama çok yerde
tekrar eden ve birbirini destekleyen, dipten gelen bir hareketten doğacak
belki. Bildiğimiz anlamda planlama ve makro çözümleme, akıl yürütme biçimlerine
uymayan, atılan her minik adımdan sonra ortamın tekrar tanımlanacağı gerçekten
yeni bir dünya olacak belki. Aynı doğanın kendisi gibi [iv].
Krizin boyutlarının
yarattığı düğümlenme, çözülmeye itecek mi?..
Paul Klee; Bauhaus Ders Notları ve Yazılar, Çev.
U.E. Özdil, Hayalbaz, İstanbul, Ekim 2010, sayfa 165
KAYNAKLAR
·
Dawson,
Jonathan; Ecovillages, New Frontiers for
Sustainability, The Schumacher Society için Green Books tarafından
yayınlandı, Totnes / Bristol, İngiltere, 2006.
·
Meltzer,
Graham; Sustainable Community, Learning
From Cohousing Model, Trafford, Canada, 2005.
·
www.schumacher.org.uk/?q=node/24 (20.04.2011)
·
http://gen.ecovillage.org/ (20.04.2011)
·
http://www.gaia.org/gaia/ (20.04.2011)
ÖNERİLER (Tümü
20.04.2011)
·
İskoçya’da
bir ekoköy http://www.ecovillagefindhorn.org/
·
Eğitim http://www.gaiaeducation.org/
·
Eğitim http://www.livingroutes.org/
·
Türkçe
yayınlar için Sinek Sekiz Yayınevi http://sineksekiz.wordpress.com/
[i] “Dünyanın
Bağışıklık Sistemi”: Jonathan Dawson’un derslerinde ekoköyler için kullandığı
bir benzetmedir.
[ii] Kitabın adının tam
sözcük çevirisi aslında şöyle: “Ekoköyler – Sürdürülebilirlik için Yeni
Ufuklar”. Ancak Türkçe düşünce dünyasında ve konuya yeni ilgi duyanlar
arasında, sürdürülebilirlik kavramı ile “sürdürülebilir büyüme” değil,
“sürdürülebilir yaşam” kastedildiğinin vurgulanmasını, her yeni tartışmada
yeniden tanımlanarak, kavramın bu şekilde yerleştirilmesini, derinlik
kazanmasını önemli görüyorum. Kitabın isminin çevirisindeki tercihimin nedenini
budur.
[iii] “Community”
kavramı Türkçe’de topluluk olarak kullanılıyor. Ancak bu bağlamdaki anlamını;
“bilinçli olarak bir araya gelmiş, aralarında belli bir sosyal bağ / doku
oluşmuş” vurgusunu, biraz daha belirginleştirmek,
kullanarak zenginleştirmek, tartışmak iyi olabilir. Bu tartışmalara yol açması
ve düşünceyi tetiklemesi için zaman zaman “grup” sözcüğünü kullanmayı tercih
ettim.
[iv] Görüş, katkı ve
eleştirileriniz için lütfen bana yazın; z.ebru.aksoy@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder